Reklam

YAŞASIN YAŞAMAK!

“Neyi bastırdıysan göğsüne, göğsünü soludukça büyüyen O‘dur.” diyor şair. Yaş aldıkça göğsümde büyüyen koca bir boşluk. Soludukça büyüyen. İçine düşmekten korktuğum bir boşluk var içimde. Hayatımda tanıdığım en cıvıl cıvıl insandım yıllar evvel. Kulağımda hep, içimde kuşlar uçuşturan bir şarkı vardı. Merdivenleri koşarak iner, ders arasında isminden şiir yazdığım arkadaşlarımın sırasının altına şiiri ve yanında […]

YAŞASIN YAŞAMAK!
YAŞASIN YAŞAMAK!
Nuray Özdemir

“Neyi bastırdıysan göğsüne, göğsünü soludukça büyüyen O‘dur.” diyor şair. Yaş aldıkça göğsümde büyüyen koca bir boşluk. Soludukça büyüyen. İçine düşmekten korktuğum bir boşluk var içimde. Hayatımda tanıdığım en cıvıl cıvıl insandım yıllar evvel. Kulağımda hep, içimde kuşlar uçuşturan bir şarkı vardı. Merdivenleri koşarak iner, ders arasında isminden şiir yazdığım arkadaşlarımın sırasının altına şiiri ve yanında çikolatasını bırakırdım, birini sınıfta bulamazsam tahtaya not bırakırdım, herkes bilirdi ki buradan nuray geçmiş. Gülümsetmek ruhumu gülümsetirdi. Ev arkadaşlarıma yemekler hazırlar, her birinin tabağına onlara özel notlar bırakıp, kahvaltıları sürprizsiz bırakmazdım. Uçar kaçardım, konmayı sevmezdim hayatın tellerine. Kimi bulursam alırdım hayatıma, başıma tac eder, derdine derman olmak için gecemi gündüzüme katardım. Kırılırdım susardım, dağılırdım ruhu duysun istemezdim kimsenin. Ben, yalnız insanları gülümseten nuray olarak bilinmek isterdim.

Sonra bir gün…

Büyüdüğümü fark ettim…

İçimdeki boşlukla beraber büyüdüğümüzü fark ettim…

Dönüp ardıma baktığımda bütün şiirler aklımdaydı, oku desen şimdi okurum onlarca şiiri ama yazdığım isimler yoktu hayatımda. Alacağını alan işi bitince hayatıma hiç uğramamış gibi geçip gitmiş yanımdan. Sorsan söylerim, şimdi bile, kim ne yemeği severdi, en çok hangi filme ağladılar, nelerden korktular, nerelerde olmak istediler. İçimdeki o boşluğa ne bulmuşsam atmışım, hep başkalarıyla doldurmaya çalışmışım. Ben ne severdim, ne isterdim, neye ağlardım, düşünmemişim. Ahmet Kaya misali seslenip durmuşum etrafıma “kendine iyi bak, beni düşünme” diye diye suyun akıp yatağını bulmasını beklemişim.

20’li yaşlar hızla ilerlerken bir korku sardı beni. Ne yaptım, neredeydim, kimlerleydim? Bu içimdeki boşluğun, soludukça büyüyen boşluğun müsebbibi kim? Yarın sabah uyanabileceğimin garantisi yokken yaşadığım bu anın hakkını verebiliyor muyum? Ben ne için dünyaya gelmiştim? Heybemi ne ile doldurdum? Yaş aldıkça dolması gereken heybe yerine içimde derinleşen bu kör kuyu, içine temennilerle bozuk para atılan bu batıl kuyu beni aydınlığa çıkarabilecek mi?

Tüm bu sorular beni bir yandan yorarken bir yandan yoğurdu, benden yeni bir ben doğurdu. Silkelendim ve ilk iş üzerimden fazlalıkları atmak oldu. Beni yoran, hayatıma aldıkça içimdeki boşluğu büyütmekten başka bir işlevi olmayan insanları hayatımdan çıkarmaya başladım. Evet, ben. İnsan 7’sinde ne ise 70’inde de o değilmiş, kandırmışlar bizi. Zira ben asla yapamam dediğim şeyleri yapmaya, radikal kararlar almaya, kararında sevmeye, yeri gelince hak ettiği kadar üzmeye, “hayır” diyebilmenin lezzetine varmaya başladım. Samimiyet duymadığım insanların yüzüne yalandan gülmeyi bıraktım, gereksiz alttan almalardan, her şeye tahammül etmelerden vazgeçtim, herkesin dünyasını değiştirmek için koşturmak yerine evvela kendi hayatıma dokunmaya başladım ki bu da çevremdekilerin hayatına dolaylı yoldan dokunmaktı yine ama daha kaliteli. Ağlamak ne güzelmiş mesela, bir yere yetişecekmiş gibi çay içmek yerine yanına İsmet Özel şiirleri açıp çayın hakkını vermek ne güzelmiş. Seni aptal yerine koyanın karşısına geçip yumruğunu masaya vurmak içine atmaktan misliyle yapıcı bir hareketmiş.  Böyle gelmiş, böyle geçecek değil dünya. Bunu şiddetli bir sorgulamanın ardından bir telaş halinde keşfettim. Zaman hızla geçiyor ve ben hayatında derin yara, sancı ve hayal kırıklıkları biriktirmiş, içine soludukça büyüyen bir kör kuyu inşa etmiş, “keşke”lerle tüm şarkılarını susturmuş “yaşlı” biri olarak ölmek istemiyorum. Ben, 80’inde, yaş almış fakat yaşlanmamış, “kıdemli genç”ler tanıyorken henüz 20’li yaşlarda ruhumu ağır aksak yürüten bunca fazlalığı atmaya karar verdim ve bir süredir hafiflediğimi hissediyorum.

Dönüp tekrar sorularıma yanıt aradığımda, içimdeki o derin boşluğun nasıl dolacağını biliyorum artık. Hayatın sırrı bu hayatı neden yaşadığımızda gizli. Varlık sebebini bulduğunda, bu sebep doğrultusunda asıl yapman gerekenleri öğreniyorsun. Yapacakların için ne kadar zamanın olduğunu bilmemek de işi daha heyecanlı kılıyor.

O halde;

Yaşayın!

Yaşasın yaşamak!