YÖNETİMDEN MEMNUN MUSUNUZ? BELEDİYE… (1)

İstikameti olmayan söz lâf-ı güzaftır, der büyüklerimiz. Çokça çiçekli böcekli yazılar kaleme aldığımda bazen istikameti şaşırdığımı, gazete sahibimiz Emrullah Bey’in “bu memleketi silkeleyecek yazılar yazın yahu” demesiyle fark ediyorum. Latife elbette çünkü kendileri “özgür bir gazeteden medeni bir dünyaya” sloganını şiar edinmiş ve “istediğinizi yazın, ne haliniz varsa görün” düsturuyla bizi hep rahatlatmıştır. Yukarıdaki slogan […]

YÖNETİMDEN MEMNUN MUSUNUZ? BELEDİYE… (1)
YÖNETİMDEN MEMNUN MUSUNUZ? BELEDİYE… (1)
Nuray Özdemir

İstikameti olmayan söz lâf-ı güzaftır, der büyüklerimiz. Çokça çiçekli böcekli yazılar kaleme aldığımda bazen istikameti şaşırdığımı, gazete sahibimiz Emrullah Bey’in “bu memleketi silkeleyecek yazılar yazın yahu” demesiyle fark ediyorum. Latife elbette çünkü kendileri “özgür bir gazeteden medeni bir dünyaya” sloganını şiar edinmiş ve “istediğinizi yazın, ne haliniz varsa görün” düsturuyla bizi hep rahatlatmıştır. Yukarıdaki slogan her ne kadar üniversitemizin olsa da ilk defa burada değiştirmiş olmamdan mütevellit içime sindi. Oraya da geleceğiz efendim oraya da… Gelelim bugünkü sebeb-i telifimize. Emrullah Bey haklı; eteğimizdeki taşları dökelim. Malumunuzdur, gazetemiz sokak röportajlarına başladı. Temel meselemiz: “YÖNETİMDEN MEMNUN MUSUNUZ?”. Halk bu işi sevdi sanırım çünkü röportajlar dolu dolu geçiyor. Sebeb-i telif demiştik değil mi? Bundan sonra seri halinde yönetimlerle ilgili yazmaya karar verdim. 1. Belediye 2.Miletvekilliği 3.Üniversite 4.Sivil Toplum Kuruluşları… Böyle sürüp gidecek yazılarımız.
Bugün günlerden MUŞ BELEDİYESİ… Nazar-ı dikkatinizi celbetmek isterim sevgili okur; Muş Belediyesi dedim, Feyat Asya demedim. Öyle ki ayağı taşa takılsa Feyat Asya Beyefendiyi suçlayacak duruma gelmiş halk. Bir ilin değişim ve dönüşümünün, gelişmesinin bir şahsa değil şahısla birlikte ekibinin yani durumun bir bütün olarak değerlendirilmesi taraftarıyım. Evvela şunu söylemeden geçemeyeceğim, görüp görebileceğim en mütevazı, en güler yüzlü, en samimi belediye başkanıdır Feyat Asya Beyefendi. Halkla her zaman iç içe, her yere yetişmeye çalışan, GENÇLERİNE KIYMET VEREN, gecesini gündüzüne katan, hitabetiyle, anlattığı mesellerle içimi ısıtan, karakteriyle bizlere rol-model olan bir belediye başkanı. Gelin görün ki bizler rahata alışmış, hazırı, kolayı seven, yumuşak yüzlünün yakasına yapışan bir memleketiz. Elektriğimiz, suyumuz kesilse bile bir belediye başkanını defalarca üst üste arayıp “ne oldu ya gelmedi hala bu elektrik” diyebilecek aymazlıkta oluyoruz kimi zaman. Evet, efendim, gözümün önünde defalarca çok basit konular için arandı Başkanımız.
Şimdi asıl mevzuya gelelim. Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdular ki: “Allah bir emîr için hayır diledi mi ona doğru sözlü bir vezir nasip eder. Bu, ona unutunca hatırlatır, hatırladığı zaman da yardım eder. Allah emîre hayır dilemezse, kötü bir vezir musallat eder. Bu vezir, ona unuttuğunu hatırlatmaz, hatırlayınca da yardımcı olmaz.” Bu hadiste buyurulduğu gibi refik olan, vezir olan yani bütün olarak başkanın yükünü hafifletmeye memur olan; çaycısından güvenliğine, başkan yardımcısından zabıtasına kadar her bir çalışan belediyeye gelen her olumsuz eleştiriden mes’uldür. Elazığ’da kaldırım işgali için teftişe çıkan belediye görevlileri kimsenin gözünün yaşına bakmadan ceza kesiyordu, derken belediye başkanının akrabasına denk gelindi ve bu akraba ısrarla cezaya itiraz etti. Yetmedi başkanı arayıp “ben senin akrabanım, bunlar nasıl bana ceza keser” diye sitemde bulundu. Karşıdaki ses gayet netti: “babam dahi olsa kul hakkına girene o ceza kesilir!” Böyle böyle nefes almıştı o kaldırımlar. Fakat Muş küçük yer ya hani! Herkes herkesi tanıyor ya hani! kimse kimseye kıyamıyor ya hani! o kaldırımlar istenildiği gibi boşaltılmıyor ve halk bunun faturasını direkt başkana kesiyor. Yetmiyor! “153 Beyaz Masa” uygulamasından bîhaber bu halk. Haberdar olanlar da şikâyetçi. Arıyoruz, o telefon ya açılmıyor ya da baştan savma bir üslupla konu geçiştiriliyor diye sitemleri sıkça duyuyoruz. Hâlbuki Beyaz Masa bir belediyenin en aktif yeridir, kalbidir bana göre. Muş’taki çoğu kurumda olduğu gibi belediyemizde de noksanlığını hissettiğim bir husus da halkla diyalog. Tebessümle karşılayıp muhabbetle uğurlamak, sorulan sorulara net, anlaşılır, çözümcü cevaplar vermek âdetimiz değil sanırım. Yine bir ilden örnek vermek istiyorum, belediye başkanı göreve başladığı gibi ilk iş olarak bütün çalışanlara bir aylık diksiyon, iletişim eğitimi verdirdi. Bunun müthiş etkisini gözle gördük. Belediyeye uğrayan bir vatandaş işini halledemese bile tebessümle karşılanıp ilgiyle uğurlandığında belediyeye karşı daha naif bir intiba kalıyor zihninde. Bu da vatandaş-belediye arasındaki iş birliğini kuvvetlendiriyor. Herkes üzerine düşeni yapsa (ki yapanlar vardır onları tenzih ederim) yani temizlik görevlisi evinin önünü temizler gibi temizlese her bir karışı, evinin temelini kazar gibi kazsa altyapı çalışanları, evinden gelen bir telefonu açar gibi açsa Beyaz Masa, annesinin derdini dinler gibi dinlese, tezine sunum hazırlıyor gibi danışma meclisine icraat sunumu hazırlasa o pek muhterem müptedi! Ciddiyim yahu! Aklımdan çıkmıyor o sunum! Güya belediyenin icraatlarını sunacaktı Başkanımız fakat hazırlanan sunumdaki acemilikten ben ne anlatıldığına odaklanamadım. Bakınız efendim, bunlar çok basit görünen fakat aslanı yattığı yerden belli eden teferruatlardır. Bu kadar basit bir konuyu acımasızca eleştiriyor gibi görünsem de o çok sevdiğim kıymetli başkanımın başkalarının gereksiz acemilikleri yahut işi sahiplenmeyişi yüzünden eleştirilmesini is-te-mi-yo-rum! Tüm bunları göz önünde bulundurarak neticeye gelelim; İŞİ EHLİNE VERİNİZ…
Velhâsıl-ı kelam, ayağımız taşa takılınca değil memleketteki en ufak iş bile iş bilmeze kalınca Feyat Başkanımızı eleştirmeye sonuna kadar hakkımız vardır. Elimizi vicdanımıza bırakarak sevgili okur, nankörlük etmeden, yiğidi öldürsek de hakkını vererek… Ve bir hikayeyle bitirelim; hoşça bakın zatınıza…
FABRİKA MÜDÜRÜ
Büyük Amerikan imalat fabrikalarından birinin yönetim kurulu üyeleri kâr ve zarar hesaplarını incelerken, fabrika müdürünün aylığına takılmışlar ve bu ücretin yüksek olduğunu düşünmüşler. İçlerinden iki kişi seçerek fabrika müdürü denen bu adamın neler yaptığını bir görmelerini ve ondan sonra bu konuda karar verilmesini kabul etmişler.
İki kişilik heyet bir sabah sessizce fabrikaya gitmiş ve fabrika müdürünün odasına girmiş. Gördükleri manzara şu olmuş: Fabrika müdürü elinde kahve fincanı, ağzında purosu. Masanın üstünde ne bir dosya, ne bir kâğıt, hiç bir şey yok. Bir müddet kendisi ile oradan buradan konuşan heyet üyeleri, bu müddet zarfında müdürün hiç bir işle meşgul olmadığını ve yalnız birkaç basit telefon konuşması yaptığını görmüşler.
FABRİKA MÜDÜRÜ DEĞİŞİYOR!
Heyet aldığı intibadan memnun, idare meclisine “fabrika müdürü denilen zatın yanında bulundukları üç saat zarfında hiçbir şeyle meşgul olmadığını ve bu bakımdan böyle basit bir iş için verilen yıllık 100.000 dolardan en aşağı üçte iki nispetinde bir tasarruf sağlanabileceğini” söylemiş. Tabii fabrika müdürü bu indirmeye razı olmamış, işten ayrılmış.
Yeni maaşla çalışmayı kabul eden birçok istekli arasında bir zat yeni fabrika müdürü tayin edilmiş. Üç aydan sonra idare meclisine gelen imalat istatistiklerinde az, fakat dikkati çekecek kadar bir düşme başlamış. “Fabrika müdürü yenidir, tabii bu kadar acemilik olur” demişler. Altıncı ayın sonunda üretim ve kâr istatistik eğrisi bir hayli düşmüş. Hatalı üretim miktarı ise artmış.
Eski heyet azaları, yeni fabrika müdürünü odasında ziyaret etmişler. Adamcağız kan-ter içinde bir elinde telefon, öteki eli evrak imzalamakla meşgul, başıyla gelenlere oturmalarını işaret etmiş. Gelen giden o kadar çok ki, adamla doğru dürüst konuşmaya bile imkân olmamış. Fakat heyetin kanaati şu olmuş: “Böyle canla başla çalışan bir adam başta olduğu müddetçe işlerin düzelmemesi için hiçbir sebep yoktur, biraz daha bekleyelim.”
Sene sonu gelmiş, her zaman kâr eden fabrikanın bilânçosu zararla kapanınca idare meclisi azaları birbirine girmişler ve işi yeniden incelemeye başka bir heyeti memur etmişler. Yeni heyet, müdürün odasına değil fabrikaya gitmiş ve iş başında bekleyen insanlar görmüş, sebebini sormuş. Aldıkları cevap şu: “Hususi bir döküme başlayacağız. Fabrika müdürü ben gelmeden başlamayın dedi, biz de bekliyoruz. Her halde elektrik atölyesinden bir türlü ayrılmaya vakti olmadı.”
USTABAŞI ANLATIYOR!
O sırada gözleri, yaşlı bir ustabaşına ilişmiş. Adamı şöyle bir kenara çekmişler ve fabrikanın eskiye nazaran daha fena çalışmasının sebeplerini sormuşlar. Yaşlı ustabaşı içini boşaltmak ihtiyacını uzun zamandır hissetmiş olacak ki, “Baylar” demiş:
“Eski müdürümüz teferruatla uğraşmaz, ileriye ait planlar yapar, işi bize bırakır, biz de normal zamanlarda onu rahat bırakırdık. Ani, içinden çıkamayacağımız olağanüstü bir problemle karşılaştığımız zaman ancak ona başvururduk ve o zaman da bilirdik ki o bizim bu sorunumuzu çözecek. O hakiki fabrika müdürü idi. Güler yüzlü idi. Purosunu içer, bizimle şakalaşır, fakat hepimiz için düşünürdü. Şimdiki müdür de çok dürüst, iyi niyet sahibi, hatta çok daha çalışkan bir adam. Fakat o hiçbirimize inanmıyor, her işin kendisi tarafından görülmesini istiyor. Yani o bizim yerimize ustabaşılık yapıyor. Tabii biz de amele çavuşu mertebesine düşüyoruz. Haydi neyse buna da aldırmayalım ama fabrika müdürlüğü boş kalıyor. Elinde purosu ileriyi görmeğe çalışan, tedbir alan, düşünen adamın yerinde kimse yok.”
Eski fabrika müdürünü tekrar oraya getirmek isteyen idare meclisi, bir senelik acı tecrübesinden sonra 100.000 yerine 150.000 dolarla onu ancak gelmeye razı etmiş.