Siyaset, özellikle de yerel siyaset derin bir uykuya dalmış gibi görünüyor. Kulislere sessizlik çökmüş, günlük gelişmelere bile biraz temkinli biraz uzaktan bakan bir siyaset fotoğrafı duruyor önümüzde...
Oysa yaklaştığı herkesçe bilinen yerel seçimlere dair hesaplar, hemen bütün partilerin dillerinde olmasa da zihinlerinde belirmeye başladı bile.
Daha şimdiden pek çok aday adayının isimlerini paylaşabilirim sizlerle. Ama anlatılan sırlara duyduğum saygı gereği bunu paylaşmayacağım…
Ameliyatınızı doktor mu yapsın, kasap mı?
Davanızı avukat mı savunsun, manav mı?
Çocuğunuzu öğretmen mi eğitsin, bakkal mı?
Herkesin vereceği cevap belli…
Elbette kasap, manav, bakkal çok saygındır, toplumsal sistem içinde çok önemli ihtiyaçları karşılarlar.
Elbette bu işi yapanlar da en az diğerleri kadar dürüst, ahlaklı, güvenilir ve sevgimizi kazanmış insanlardan oluşur.
Burada elitist bir sınıf ayırımından söz etmiyorum. Burada herkesin ehil olduğu işi yapmasının doğruluğunu anlatmaya çalışıyorum.
Kasap çok güvendiğiniz, çok sevdiğiniz biri, hatta kardeşiniz bile olabilir. Fakat ameliyatınızı onun değil, cerrahın yapmasını tercih edersiniz. Kasap kardeşiniz bunu teklif ettiğinde, onu şiddetle reddeder, belki de delilikle itham edersiniz. Neden? Çünkü bu işin ciddi bir iş olduğunu, hayati olduğunu, ehlinin yapması gerektiğini bilirsiniz.
Peki, desem ki insan bedeninin en değerli organı hangisidir? Şüphesiz beyin dersiniz. Çünkü kalp dahil diğer bütün organlar, beyinden kumanda edilirler. Diğer bütün organlar hasar gördüklerinde, değiştirilebilir, yenilenebilir ve insan aynı insan olarak hayatını sürdürebilir. Fakat beyin değiştirildiğinde artık aynı insandan söz edilemez. İnsanı insan yapan bütün yetenekler doğrudan beyinle ilgilidir. Başta yerleşik olan organların dışında, diğer bütün organlarımız üç aşağı beş yukarı başka canlılarınkine benzerdir. Diğer canlılarla arada gelişmişlik farkı beyin kadar değildir.
Bir insan bedeninde beyin ne ise, toplum için (politikacı) yönetici de odur. O halde bu misyonu yüklediğimiz, bu sorumluluğu verdiğimiz insanların yapacakları işlerin ne kadar önemli, ne kadar hayati olduğunu göz önünde tutup, yöneticimizi bu şekilde tayin etmek gerekmez mi? Onu sevdiğimiz dostlarımızdan biri veya kardeşimiz olduğu için değil, hiç sevmediğimiz biri dahi olsa, işinin ehli olduğu için, bu işi en iyi yapacak kişi olduğu için seçmek gerekmez mi? Ameliyatımızı yapan cerrahı çoğunlukla sevecek kadar tanımayız, esasen onun işinde ne kadar başarılı olduğuna dair bir bilgiden başka bir şeye ihtiyaç da duymayız. Hayatımızı güvenle ona teslim ederiz, bedenimizi kesip biçmesine izin veririz. Çünkü onun bizim için, o işi bizden ve bütün sevdiklerimizden daha doğru bir şekilde yapacağına inanırız.
Bugün belediye başkanlarına baktığımız zaman gelen herkes kendi yakın çevresine yaranma gayreti içerisinde olduğunu görüyoruz. Fakat asıl belediyecilik herkese eşit mesafede ve bulunduğu kenti en iyi şekilde yönetme gayreti içerisinde olması lazım…
Son dönemlerde belediyelere atanan kayyumlarla gördüğümüz sistemi aslında bütün belediyelerde görmeyi arzuladığımız bir sistemdir. Hatta kayyum belediyeciliğini izlerken keşke bütün belediyelerimizi kayyumlar yönetse diye de iç çekiyoruz…
Seçimle gelen belediye başkanlarımız hele özellikle de belde belediye başkanları, biri bir önceki başkanının bindiği makam arabasına bile binmek istemiyor. Göreve başladığı gün ilk icraatı makam arabasını değiştirmek oluyor. Makam arabasını alamayan bir belediye ise başkasının adına kendine bir araba alır ve onu belediyede kiralık gösterir. Anlayacağınız belediyelerimiz aslında devletin boynunda külfet olmaktan başka bir işe yaramıyorlar. Bana göre, devleti kâra geçirmenin ve tasarruf sağlanmanın ana temelinde belediyeleri kaldırıp onların yerine devlet terbiyesi almış işin ehli kişileri atamak daha iyi olacağıdır. Günümüzde bunun en iyi örneklerini de kayyumlar göstermektedir…