Polis intiharlarını tetikleyen ruhsal çöküntü mü, fiziksel yorgunluk mu?
Polislerimiz fazla çalışma süreleri ile sıklıkla gündeme gelseler de çalışma saatlerinde genel olarak bir düzenleme yapılmıyor. Çalışma saatlerinde iyileştirme adı altında gecesi gündüzüne karışan karma karışık bir sistemle çalıştırılan ve halinden şikayetçi olmak gibi bir lüksü olmayan polislerimizin, çalışma saatlerindeki düzensizlik birkaç günden ibaret olan söylemde kalmaktan öteye gitmiyor. Fazla çalışmaları ekstra mesaiden sayılmadığı, beden ve ruh gücüne dayanan çalışma stresi sık sık intiharlarla gündeme geliyor. Ne yazık ki bu intiharların temelinde sosyal medyanın da payı oldukça yoğun. Agresif bir nesil yetişiyor. Hangi meslekten olursa olsun küçük umutsuzluklar büyük çöküntüler yaşatıyor.
Dünya genelinde artan polis intiharları, ülkemizde geçen yıla oranda düşüş gösterse de bu sayı yine de oldukça fazla. 5 Ekimde açıklama yapan Emniyet-Sen genel başkanı Faruk Sezer iki günde toplam dört polisin intihar ettiğini bir polisin ise yaralı kurtulduğunu açıklamıştı. Polisi intihara sürükleyen en belirgin nedenlerden bir kaçı, özel hayatın düzensizliği, intihar eden polislerin yaşlarının 25 ile 35 yaş arası olduğundan çoğunlukla amir baskısı, basit görevlere sürülme, toplum içinde amirleri tarafından aşağılanma, fazla çalışmanın yarattığı ruhsal çöküntü, sosyal hayatın kısıtlılığı ve maddi nedenler. Çok az bir nedeni ise ailevi sorunlar. Ailevi sorunların ise yine kendilerine vakit ayrılmaması ve ekonomik yetersizlik olduğu bilinen bir gerçek.
Teşkilatın zorlu çalışma sistemi ve yoğun mesaisinden dolayı etkilenen ruh sağlıkları için psikolojik danışmanla rehberlik birimlerini başarıyla yerine getirdik diyen bir Emniyet Müdürü, bu danışmanlıkta hizmet alan polislerin psikolojik sorunlu eleman damgası yediğini, ve bu damga ile birim içi terfiden faydalanamadığı gibi ruh ve beden sağlığını daha da bozarak basit görevlendirmelere hizmet vermesini sağladıklarını anlatmıyor.
Dışarıdan bakıldığında yüksek bir mebla gibi görünen ama aslında bir ay yani 30 günü ucu ucuna yetiştirebilmek için çaba sarfederek az bir maaşla çalışan polislerimiz ekstra bir ödüllendirilmeye layık bile görülmüyorlar. “Yılda bir kez kutlanan polis haftasında bile polisin yaptığı fazla mesai kimsenin gözüne çarpmıyor”. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Dışarıdan, anlık haber kanallarında ya da gazete sayfalarında okuyup ah vah yazık olmuş deyip bir dakika geçmeden unuttuğumuz genç fidanların ailesi, çocuklarını veya eşlerini intihara sürükleyen nedenin hesabını kimseye soramıyor. Polisin zorlu ve stresli mesaisinin içine bir de asılsız ihbarlar giriyor. Ne yazık ki kendini bilmez hadsiz insan sayısı da oldukça fazla. Asılsız ihbarları alışkanlık haline getirenler ya da kendilerine eğlence olduğunu düşünenlerden dolayı özellikle gece mesaisindeki polislerimizin bir bardak çay içmek için bile zaman bulamayıp olaydan olaya koşup, gittikleri her olayın sonucunu rapor edip mesai bitiminde birim amirlerine sunduklarında asıl mesailerinin onları sabaha kadar diken üstünde dualarla bekleyen aileleri ile başladığını da belirtmeliyiz.