Insan vücudu gün içinde yaşadığı her halin devamını başka bir dünya gibi hayal ile gerçek arası harmanlama ile rüya görür. Yapılan bütün araştırmalar, görülen rüyaların birçoğunun unutulduğunu ve yalnızca bizleri üzen ya da etkileyen rüyaların, kısmen hatırlandığını ortaya koymuştur. Bir kişi beş dakikada yaklaşık altmış rüya görür ve bunun sadece bir tanesini hayal meyal hatırlar. Rüyayı yorumlamak, rüya esnasında gördüğümüz nesnelerin ve eylemlerin anlamlarının saptanmasıdır. Rüya gördüğümüzde aklımızda kalan kısmını yorumlamak adına hemen internet yorumlarına girmek de doğru değildir. Eskilerin deneyimlerinden yola çıkarsak, rüya kuşun kanadındadır. Anlatılırsa düşer anlatılmazsa uçup gider. Peygamber Efendimiz (S.A.V) rüyalarımızı anlatmamamızı öneriyor. Rüyanın kişi ile arasında özel olarak kalmasını, anlatılırsa bütün büyüsünün bozulacağını buyuruyor.
Her haberde olduğu gibi rüya yorumları ile ilgili de internette oldukça yaygın bir kirlilik hakim. Diyanet de dahil olmak üzere bir çok rüyanın yorumu tamamen yanlış verilmiştir ve maalesef biz bu yorumlara inanıp enerjimizi bu yönde harcıyoruz. Bir gerçek var ki, bedensel enerji, yaşadığımız olumlu olumsuz bütün olguları zihnimizdekilerin ağırlığına göre gerçeğe dönüştürür. Bu yüzden, güzel düşünelim ki güzel olsun denir. Gün içinde yaşanan “haf” zamanı dediğimiz şey de tam olarak budur. Her insanın mutlaka gün içinde bir kez aklından geçirdiği bir düşüncesi gerçeğe dönüşür, bunun adı da “haf” zamanıdır. “Haf” zamanının vakti belli olmadığından olmasından korktuğumuz bir şeyi şiddetle düşünmek yerine olmasını arzuladığımız bir şeyin olacağına azimle inandığımızda bu mutlaka olacaktır. Beyin, daha önce görmediği, yaşamadığı bir olguyu kendi başına üretemez.
Rüya ile gerçek, ölüm ile yaşam arasındaki gri bölge tam olarak buna benzemese de kendimizi şartlandırmamız başlıca sebeplerimizdir.
Ölüme yaklaşan kişilerin beyinleri uzun yıllardır şartlandıkları ölüm anındaki görecekleri ışık huzmesidir. Beyin, bu algıyı kaydeder ve olası bir kalp yetmezliği, nefes darlığı veya ölümle sonuçlanmayacak bir kaza anında ölüp dirildiklerini, ölüme yaklaşan insanların ışık görüp ışığa yürüdükleri bilgisini hatırlayıp gerçekleşmesine sebep olabilmektedirler. Bunun sebebi özellikle oksijen bulamayan bir beynin vücut fonksiyonlarını sürdürebilmek için fazlasıyla çaba sarf etmesidir. Oksijen azalması sonucu hücresel fonksiyonlar bozulurken, beyin bu süreçte bol miktarda elektrik atımı yaşar. Bu atımların bir kısmı anıları, acıları, unutamadığımız ihanetleri, haksızlıkları, hakkı, çabayı, mücadeleyi tetikleyerek, kişinin geçmiş hayatını bir film şeridi gibi görmesine neden olabilir. Son pişmanlık denilen yer tam olarak burasıdır. Yapamadıklarımıza, söyleyemediklerimize, tutmak için ısrar ettiğimiz sırların bizi bedenen ve zihnen nasıl yorduğunun aslında ne kadar gereksiz bir eylem olduğunun pişmanlığı bizi geçmişe döndürür, hayatımız bir film şeridi olup gözümüzün önünden geçer. Ölüm sırasında rastgele ve istemsiz olarak çağrılan bu anılar, beynin vücudu ayakta tutmak için verdiği biyolojik motivasyon olarak tanımlanıyor. Beyin ölüme yakınken de veri işlemeyi sürdürür, dolayısı ile vücuttan gelen ölüm ve yaşam arasındaki gri bölgede tüm sinyalleri değerlendirmeye çalışır. Bilincimiz bu gri bölgede olan biteni anlamlandırmaya çalışırken tam da bu sırada anıların rastgele çağrılıyor olması dolayısı ile ölüm ile ilişkili olan tüm bilgilerin hatırlanması, zihnimizdeki önceden yerleştirilen bilindik ışık huzmesinin bizi çağırması, karanlık sessiz soğuk ama ferahlatıcı yolda yalın ayak yürümemizin, yolun sonu görünmüyor olsa da korkutan bir nesnenin yerine rahatlatan bir huzura gidiyor olmamızın bilinci de beklendik etkilerdir.
Uzmanlar, beynin algı ve bilinçten sorumlu kısmının uyarılması ile bu hissin yapay olarak yaratılabileceğini söylüyor, bu deneyimlerin ölüm sonrası ile ilişkili olmadığı gerçeği, kendisinin gerçek olmadığı anlamına gelmiyor tam tersine bu deneyimi anlayabilirsek, ölen insanların neler hissettiğini çok daha iyi anlayabilir ve ölüme yakın olan kişilere verilen sağlık hizmetinin kalitesini artırabiliriz. (Sadece ölüp dirilme hissinin değil, mutluluktan depresyona tüm duyguların beyin süzgecinden geçtiği bilinen bir gerçek).
Beynimizin verdiği bu tepki, aşk, mutluluk, depresyon, aşırı duyarlılık, hayal kırıklığı, beklentinin karşılanmaması gibi etmenlerden de sorumlu.
Ölüp, geri dirilen binlerce insan üzerinde yapılan araştırmada, ölüm ve yaşam arasında gri bir bölgede bekledikleri, gri bölgenin aslında başka bir alem olduğunu Crosman Tıp Fakültesinde görevli Doktor sogan ve ekibi tarafından kanıtlandı. Alınan bu sonuç yüzlerce araştırmacıyı hayrete düşürürken bilim insanları aklımızı kaçırmaya ramak kaldı diye açıklama yaptılar.
Uykudaki bir insan tamamen teslim olmuş olduğundan ölüm ile yaşam arasındaki gri bölgede yani rüya aleminde olaydan olaya koşturup durur, öyle ki çoğu zaman rüyasındaki temponun yorgunluğunu uyandığında bütün bedeninde hisseder. Rüya aleminde dolaşması dünya için fazla karmaşık gelse de rüya alemi için karmaşık değildir. Rüya olabileceklerin habercisidir. Efdal olan anlatılmayan rüyadır. Yusuf suresi 5.ayet’de Yakup a.s. Oğlu Yusuf’a rüyanı kardeşlerine bile anlatma buyuruyor.