Öfke kontrolünü sağlamayan bireylerin toplumda her gün sayılarının arttığını ve toplumun önemli bir kısmının öfkesini ve saldırgan davranışlarını minimalist edemediğini hepimiz biliyoruz.
Bunun altında da birçok farklı nedenin yattığını söyleyebiliriz. İşte yükü, stresle baş edememe, aile, eğitim, psikolojik destek unsurlarının ulaşılabilir bir nokta olmaması, genetik faktörler, toplumsal öğretiler ve erkek egemen bir toplumda eril dilin yaygın kullanımını bu sebeplerden başlıcaları olarak kabul edebiliriz. Öfke kontrolü bir kaç seans ya da bireysel terapilerde baş edebilecek bir problem değildir. Bu mücadelede planlı organize ve sistemli bir kurumsallaşmanın önü açılarak, kent merkezleri ve mahallelerde kurulacak ‘Toplumsal Ruh Sağlığı ve Modern Gelişim Akademileri’ne benzer kuruluşlarla bu alanda süreklilik arz eden seminerler, konferanslar, aile eğitimleri, teşhis tanı ve izleme odaklı organize gelişimsel raporların anlık olarak takip edilebileceği projeler üzerinde detaylandırmalar ile gerçekleştirilebilir.
Özellikle bir bireyin aile yapısı yaşadığı travmalar, rol-model olarak aldığı ‘baba figürü’ ve mahalle jargonu etrafında gelişen dil, bireyin medeni ilişkilerini bir güçsüzlük algılamasına sebep verebilir. Ne kadar çok baskı ve saldırgan bir tutum işlerse o kadar çok hükmedeceğini ya da kendisine yaklaşan her tür olay vaka ve insan hatalarını şiddet yoluyla bertaraf edebileceğini düşünen kişi, öfkesini hem anlık olaylar üzerinde göstermekte hem de bunu sürece yayarak insanlar üzerinde süreklilik arz eden bir davranış örtüsüne dönüştürebilmektedir.
Ülkemizde çok az beysbol sahası olmasına rağmen dünyada en fazla beysbol sopasının satıldığı ülkelerden biri olması aslında durumun ironik ama gerçek bir sonudur…
Öfkesiz ve sağlıklı günler dilerim.