Bir sokak röportajı izlemiştim, yaklaşık on dakikalık. “Muş denince aklınıza ne geliyor?” diye soruluyor ve ardı ardına müthiş cevaplar sıralanıyordu! “Rezalet, felaket, berbat, umutsuz, mutsuz, kar, kış, üçkâğıtçılık, işsizlik, dedikodu” gibi karşılıklar verilirken hem röportajı yapan hanımefendi gülüyor hem de video arkasına gülme efekti veriliyor. Konuşanlar kendinden o kadar emin ki! Bir beyefendi güzel bir Türkçe ile müspet cümleler kurunca karşısındaki hanımefendi hemen araya girip “Muşlu değilsiniz galiba” diyor. Ne münasebet!
İnsan doğduğu toprağın mayası ile yoğrulur. O topraklara borçludur. Evet, bazen her şey yolunda gitmez, memleketinizde istediğiniz hayatı yaşayamazsınız her zaman. Bu kabuğunuza çekilmenizi yahut ilk fırsatta kaçıp gitmenizi gerektirmez. “Ben” demekten başka bir anlayışı olmayan “biz” olabilme, Muşlu olabilme şuuruna erişememiş insanların fütursuzca Muş’u kötülemesi apaçık bir ihanettir. Elbette eleştirilir, olumsuzluklar konuşulur ama dünyanın izleyebilme imkânının olduğu bir sokak röportajında da ağzını yaya yaya, kahkahalar atarak bu memlekete kimse hakaret edemez. Muş çok mu kötü bir yer? “Her kim ki sevmeyerek bakarsa Yusuf’u bile çirkin görür” diyor Şirâzi. Sevmeyi denediniz mi? Muş kötüyse bu hepimizin suçu, kendi kendine olmadı ya.
Verimli topraklarıyla, tarihi ve kültürel değerleriyle, şanlı geçmişiyle Muş güzide bir il. İhmal ettik elbet, gerektiği gibi kıymet veremedik, sahip çıkamadık, yaptıysak biz yaptık. Valisi, Belediye Başkanı, Milletvekilleri sahip çıksın deyip köşemize çekildik, sorumluluk almadık. Her şeyi yöneticilerden bekledik. Böyle memleketli olunmuyor. Bir yerin güzelleşmesi, korunabilmesi için oranın benimsenmesi ve oraya aidiyet duygusu ile bağlı olunması gerekir. Muş’taki kültürel zayıflamanın sebeplerinden biri insanların kendini buraya ait hissetmiyor oluşu, önüne çıkan ilk fırsatta buradan gitmeyi tercih etmesi, memleket olarak benimseyememesi. Elbette burada ekonomik şartlar, refah düzeyi gibi etkenler devreye girmekte fakat çağın getirdikleri memleketli olma şuurunu zayıflatmakta. Gönül ister ki kimse gitmek zorunda kalmasın. Muş’ta azımsanmayacak bir kitle kendini Muşlu hissetmiyor.
Ayrıca ciğerimi dağlayan bir konu var. Yıllardır kültür ve turizm konusunda bir adım ilerleyemedik aksine geriledik, üzerimize düşeni yapmak istedik ama önümüzde bazı engeller vardı. En önemlisi İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünde kendini Muşlu hisseden bir müdür bulamayışımızdı. Malumunuzdur yeni gelen bir müdürümüz var. Muş İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın Mehmet Şengül Beyefendi ile tanışma imkânı bulduk. İlgisi ve samimiyeti bizi ziyadesiyle mutlu etti. Valimizin öncülüğünde son zamanlarda yaşanan güzel gelişmeler, kültür ve turizm alanında Müdürümüzün azmi ve gayreti, Valilikle olan koordinasyonu neticesinde de kendini gösteriyor. Pandemi dolayısıyla beklemede olan birçok proje var, umutluyuz. İtimada şayan olan şu ki artık dertli bir Müdürümüz var. Yapılacaklar için heyecan duyan, yapılamayanlar için dertlenen, olsun diye yoğun gayret gösteren Muşlu bir Müdürümüz var. Muşlu olmak, sadece bu topraklarda doğmuş olmak değil, bu topraklar için dertlenmek, emek sarf etmek, katkı sunmaktır. Bu topraklarda doğmamış olmasına rağmen bizim için Valimiz Sayın Doç. Dr. İlker Gündüzöz Beyefendi de en hakiki Muşlulardandır. Çünkü bizim gibi Muş için, bu ülke için dertli. Bu memlekette taş üstüne taş koyan hiç kimseyi yalnız bırakmayacağız, hep birlikte yeniden yorulacağız, bu mayayla yeniden yoğrulacağız. Ümitvârız.