
Zalim insan!
Her şey bitti sıra dünyayı yakmaya geldi.
Sanıyor ki yaktığı ateşler donmuş buza kesmiş yüreğinin buzlarını çözecek.
Sanıyor ki nefreti ağacı börtü böceği yakarsa cehennemin ateşi kıskanıp sönecek.
Bilmez ki yakan yanacak
Bilmez ki ağacı yakan bir gün ateşe odun olacak.
İlginç bir metafor
Kişinin sonuyla akıbetiyle güya intikam alması tuhaf bir ironi doğrusu.
Ah bir bilse hikayenin sonunda yakanın yandığını.
Göğe dumanı yükselten, gökten gelecek dumanı hazırlar da haberi yok.
Bence daha kolayı var ey kötüler
Şehir şebeke suyuna gaz atın toptan ölelim.
Nebatatla, hayvanatla ne işiniz var?
Gelin bizi yok edin.
Size kalsın lanet dünya.
Yetişemiyoruz size.
İğrençliklerinize artık dayanamıyoruz.
Eşitlenemiyoruz bir türlü
Siz hep bir fazlasınız.
Ne yapıyoruz ne ediyoruz sizinle başa çıkamıyoruz ey caniler
Kadını çocuğu hayvanı saklasak demir kasalarda, ya biz ağaçları böcekleri kelebekleri nasıl saklayalım?
Ağacı akşam eve mi alalım insafsızlar!?
Yarın yakılan yerlere fidan dikmek yerine villa ve otel sütunları diktiğimizde yakana mı sövelim yoksa timsah gözyaşları döken kendimize mi?
Sövmek mi dedim?
İlla bir yanımız size benziyor işte.
Oysa siz bize benzememek için o kadar dikkatlisiniz ki!
Dedim ya biz zayıfız işte
Zayıf, eksik ve yarım yamalak
Bir olayda iyilik fedaisi, başka bir olayda ‘örtülü’ kötü.
Riyakar sevdalar, riyakar nefretler dolu heybelerimiz.
Deveye döndük iskeletimiz. Neremiz hörgüç değil ki artık?
Biz böyleyiz ki bundan bu belalar diyeceğim ama o da değil.
Yukarıdaki bile vazgeçmiş asrın insanından.
Şeytan bile şaşkın bu bin karakterli tiyatroda.
Ey kötüler!
Ölüleri, gözyaşları ayrıştıran bizleri yakın ormanlar yerine.
Küfrümüzü geri aldık size benzememek adına
Bize yine beddua kaldı.
Ne diyelim o zaman
Yakan Yansın!