Ömür bakiyemizden çaldığımız her dakika, hayatı yakalamak adına büyük bir adım olsa gerek. Öyle ki yapılacak işler bu kadar çokken, tanınacak insanlar, söylenecek sözler, aşılması gereken engeller mevcutken; her anı dolu dolu yaşamak en doğrusu. Ben faydalı geçen her dakikayı ÖMRDEN BİRAZ ÇALMAK olarak nitelendiriyorum… Bana göre tabi ki… Eleştirilebilir…
Mesela,
En son ne zaman bir yarayı sardınız?
Ne zaman el ele verip, bir aksaklığı düzeltmek için çabaladınız?
Ne zaman bir insan yüzündeki gülümsemenin nedeni oldunuz?
Ne zaman yalnızlığını hissetmeye başlayan bir yetim çocuğa arkadaş olduk… vs.vs
Bu eylem fiillerini arttırabiliriz… Umuyorum ki cevaplar, hatırlanamayacak tarihlerde saklı değildir. Hal böyle iken zamanı geri çeviremeyeceğimize göre hayatı ıskalamayalım, her anımızın kıymetini bilelim… Kendimize sorduğumuz bu eylem sorularının cevabını dolu dolu olacak şekilde yaşayalım…
Aslında bu daracık şehirde ve sanal dünyada hapsolmuş bizler için mutluluk çok uzaklarda değil, içimizde bir yerlerde.. Günlük hayat telaşına kapılıp, sosyal sorumlulukları ve desteğimize ihtiyacı olanları atlamak; yenidünya düzenine yenik düşmekle eş değer. İşte tam bu noktada ‘’GÖNÜLLÜLÜK’’ devreye giriyor. Her ne kadar Sivil Toplum Kuruluşları toplumsal ilerlemede önemli paya sahip olsalar da, gönüllü olmak için kuruluşlara bağlılık şart değil. Fakat beraber hareket edebilmek ve yürekleri birleştirmek adına yadsınamayacak derecede önem teşkil ediyor. Gönüllülük içten gelen bir duygudur. Üzüntü, neşe, heyecan gibi… Bu duyguyla attığımız her adımda özveri son safhadadır. Karşılık beklemeden, çıkar gözetmeden ortaya konulan emek ve sevgidir. Gönüllülük bir virüs gibi bulaşıcıdır. Kanımızda dolaşan, tüm vücudumuzu ele geçiren.. Öyle ki ortak bir amaç ve fayda uğruna; birken beş, beşken on olmak hiç de zor değildir. Gönüllülük bir bağımlılıktır. Hiçbir şeyin sonu olmadığı gibi paylaşmanın ve yardımlaşmanın da sonu yoktur. Hala kendinizden ve sevdiklerinizden başkasını umursamıyorsanız, üzgünüm ki
hata ediyorsunuz. İnsanoğlu toplumsal bir canlı olduğuna göre, yaşadığımız toplumu oluşturan parçalara saygı duymak ve beraber yol almak görevimizdir. Dilerim ki geç olmadan bu görevi yerine getirebilelim..
Yazımın başlangıcındaki sıraladığım eylem sorularını kendimize sık sık soralım… Vallahide Billahi de bu gönül seferberliğine ihtiyaç var… Zaten bir uygulama yapsanız, bir tadını aldınız mı o GÖNÜL BERABERLİĞİNİN ve muhtaçlarla elele yürümenin, artık bırakmak mümkün olmaz…
Geçtiğimiz dönemlerde bir ilkokul öğretmeninin hatırası… , çok şey anlatıyor aslında… Sınıfımın öğrencileri için yapılan yılbaşı eğlencesi, minik dostlarımız için son derece keyifli anlara sahne oluyordu. Hepsi dans edip, müziğe eşlik ediyorlar, oradan oraya koşturuyorlardı. Ellerinde balonları, yüzlerinde bin bir neşe..
Ama salonda, masaların birinde tablo pek de harika değildi. Güneş sarısı saçlarıyla, her haliyle ayrı bir tablo çizen dünya güzeli küçük kızcağız, hiç mutlu görünmüyordu. Yemyeşil gözlerinde, fark edilmemeyi isteyen ve etrafındakilerden bağımsız ürkek bakışlar vardı. Hiçbir söz, hiçbir armağan onun için bir şey ifade etmiyordu. Yanağına çizilen çiçekler, anlatılan umut dolu hikayeler sonuç vermiyor gibiydi. Yanında ANNESİ YOKTU… Masasına vardığımda bir kağıda mezar taşı resmi çizdiğini gördüm. O gece onu hiç yalnız bırakmadım.. Sanki o geceye onun için gelmişim gibi oldu.. Gitme vakti geldiğinde; zamanımı geçirdiğim ve mutlu edemediğimi zannettiğim, üzüldüğüm o güzel çocuğun, vedalaşırken boynuma sıkıca sarılıp gülümsemesi bende tarif edilemeyecek duygular yarattı. Evet, belki eğlenememişti, hiç konuşmamıştı… Ama yüzündeki hüznü bir an için bile olsa tebessüme çevirmek dünyalara değerdi… Şimdi aradan yıllar geçti, o tatlı kızcağızı tekrar göreceğim için son derece heyecanlıyım. Görüştük. Ve bana dedi ki;
— ÖĞRETMENİM, BEN BU GÜN BİR AİLE KURMUŞSAM ve BİR İŞİN BAŞINDA İSEM sizin o gün beni yalınız bırakmayışınıza borçluyum…
Evet, dostlar, çocuklar geleceğimiz, ( aslında etrafımızdaki bütün insanlar) onlara verecek sevgimiz ve sabrımız her zaman olmalı. Bu ve bunun gibi pek çok heyecan, paylaşım ve insanlık namına tarifsiz hisleri kaçırmamak, ihtiyacı olanlara destek vermek adına hala geç kalmadınız… Bir gün okul boyarsınız, bir gün huzurevi ziyaret edersiniz, bir günse yiyecek-giyecek dağıtırsınız. Toplumsal dayanışmanın kıstasları ve zorlayıcılığı bulunmuyor. Yeter ki içten gelsin ve daimi olsun. Küçücük hareketler ve incecik ayrıntılar çok büyük eylemlerin anahtarıdır… Unutmayalım…
Yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımız var. Önce insan, sonra birey olarak… Her şeye rağmen bu hayat bizim… Ve yapılacak çok iş var. Zorluklar bizi yıldırmasın, güzellikler gönül gözümüzü açsın…
Selam ve dua ile