Bir gayesi olmalı insanın sadece kendisi için değil. Ya birileri için ya da bir varoluş için yaşamalı. Birilerine ve bir hayata dokunmalı. İnsanı hareket ettiren gayesi olmalı. Konuşturmalı. Oturduğu yerde rahatsız edici olmalı. Öyle bir gaye olmalı ki; insanın sıkıntılarını yenmeli. Sıkıntılarını yenmeye yetmeli. Üstesinden gelmeli hayatın terletmelerinden.  Zorluklar, o gaye ile o kadar kolaylaşmalı ki; engeller, bir çocuk oyuncağı gibi gelmeli. Gayesi olmalı insanın, insanı hayata bağlayan, acıları öteleyen,  yaşam sevinci veren, gülen, güldüren... Odağında insan olmalı. Ve birazda kendisi olmalı. Kendisinden başlamalı. Kendisine ulaşmalı. Başlama noktası kendisi olmalı ki; ulaşacağı yere gidinceye kadar yol üzerindekilere de faydası olsun.  Kendisinden başlamadı mı, bir yanı eksik kalır amacının, gayesinin… Ben bu sıraladığım yol haritasına HAYATIN ANLAM ARAYIŞI diyorum... Bir anlam arayışı olsun. Olsun ki; oflamaların, puflamaların üzerini küllesin… Ve bunu o kadar çok benimsesin ki; sonradan bir ilave, bir kazanım, bir olgu, bir güdü değil de, fıtri bir vazife olarak kabul etsin. Ve bu anlam arayışı kendi icadı olsun. İnanıyorum ki; önem kazanır, değer kazanır, sonucu sevindirici olur. Bu anlama arayışının adına İDEALDE diyebiliriz. Ömrün boşa gitmediği ‘’ dolu gelmiş dolu gidiyor olsun ‘’  Halk dilindeki ‘’ ot geldi saman gidiyor olmasın ‘’… Ölümü göze almalı ya da yaşamayı göze almalı bu uğurda. Onun için yaşamalı... Işığı, karanlığı, renkleri ve bütün renkleri tonları ile beraber onun için sevmeli.  Böyle olmadı mı, ruh sağlığını gözden geçirmeli.   Ruh dünyasındaki iç çatışmalın sebebinin bu oldu unutulmamalı. Burada biraz bilimselliğe gireyim. Çeşitli devletlerden yetmiş kadar psikoloğun  13700 ruh hastası  ve yine 13700 sağlıklı insan üzerinde yaptıkları araştırmada ruh hastası olanların % 83 nün yaşamlarında bir gaye ve bir ideal olmaması.. Sağlam insanların ise %96 sının uğruna ölürüm dediği bir düşüncelerinin olması.. Çok enteresandır ki bu mutlu kesimin içinde ise sadece %2 oran ben para için varım diyor.. Diğerleri insan odaklı... Bu mahiyette ve hemen hemen aynı sonuçlarda araştırmalar var... Bu bilimsel sonuç gösteriyor ki; bir anlam arayışı olması lazım insanın. Bir gayesi olması lazım insanın ve insan gibi düşünenlerin... Sonuç olarak, hayata tutunmak için, zorlukları yenmek için, sıkıntılara katlanmak için çektiğimiz acıların lezzete dönüşmesi için bir gayemiz ve uğruna yaşıyorum diyeceğimiz bir idealizmimiz olsun… Anne baba, çocuk, tanımadığımız insanlar,  belki de inancımız.  Ama o gaye ve anlamın merkezinde mutlaka insan olsun. Biraz zahmeti olmayacak mı? -Ebetteki olacak. Bir anne misali, dünyalara değişmediği evladını kucağına almak istiyorsa, dokuz ay karnında taşımak ve acılı bir doğuma katlanması lazım… Geliniz bizde hayatımızın gayesine, anlamına, insanımızı ve insanlığa hizmeti bırakalım. Bir anne gibi... Onun için yaşıyorum diyen bir sevgili gibi.  Yavru civcivlerini kurtarmak için kendisini köpeğe yem yapan anne bir tavuk gibi. O zaman bütün sıkıntılar katlanılır olur. Hayatımızdan stresler, endişeler, kaygılar ve özellikle bunalımlar kovulmuş olur. Vakit henüz geçmemiş. Bu gün başlayalım. İnanıyorum ki; bana da dua edersiniz. Sevdiğim söz ile yazımı sonlandırmak istiyorum; "Gayesiz insanla yaşamak bir işkencedir." Edison Selam ve dua ile.