BU AYIP BİZE YETER!

‘Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemez. Herkesin yaptığı iyilik lehine, kötülük aleyhinedir.’ Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım İnancımız gereği sabretmek,  ‘dayanmak, Buna da dayanmak, Her şeye dayanmak lazımdı…Bu hafta  Servet AVCI tarafından kaleme dökülen ‘Bu ayıp bize yeter!’ yazısını köşemde sizinle paylaşmak istedim.. *** Hani bazı anlar vardır “Dönmesin bu dünya artık” dediğiniz, Allah’tan […]

BU AYIP BİZE YETER!
BU AYIP BİZE YETER!
Abdullah Alptekin Has

‘Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemez. Herkesin yaptığı iyilik lehine, kötülük aleyhinedir.’ Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım İnancımız gereği sabretmek,  ‘dayanmak, Buna da dayanmak, Her şeye dayanmak lazımdı…Bu hafta  Servet AVCI tarafından kaleme dökülen ‘Bu ayıp bize yeter!’ yazısını köşemde sizinle paylaşmak istedim..

***

Hani bazı anlar vardır “Dönmesin bu dünya artık” dediğiniz, Allah’tan af dilemeye yüzünüzün kalmadığını hissettiğiniz anlar… Haksızlık, adaletsizlik, zulüm ve kayıtsızlık karşısında kâinatın yüzünün kızardığı anlar… Tıpkı soğuktan donmak üzere oldukları evde, saç kurutma makinesiyle bebeğini ısıtıp, yan tarafta intihar eden annenin duyulduğu anlar…

Konya’da bir intihar… Ve kaldıysa topyekûn insanlığın sakallarını ağrıtan hikâyesi… Aksaray ili Eskil ilçesi 75. Yıl Anadolu Lisesi Müdürü Dursun Altan tarafından kaleme alınmış… Olduğu gibi aktarıyorum…

***Bu ayıp bize yeter

Eskilli hemşerimiz Seyit TALAŞLI intihar etti. Neden intihar etti? Bir yıl önce hanımı kanserden vefat etti. 4 çocukla kaldı. Babası kanser hastası, annesi de rahatsız. Eskil’de iş bulamadı. Konya’da 3 kuruşluk bir işe girdi.

Geceleri işte çalışıyor, gündüzleri de hastanede babasının tedavisi ile ilgileniyordu. Eskil’de kalan çocukları buram buram burnunda tütüyordu. 4 çocuğundan 2’si de hastaydı. Hasta babası ile mi ilgilensin, hasta anası ile mi ilgilensin yoksa hasta 2 yavrusu ile mi ilgilensin? Hangisine yetişsin, hangisine para bulsun?

Annesine ‘Anne, çocuklarımı çok özledim, burnumda tütüyorlar’ diye ağlamaya başladı, gözyaşları dizinden tırnağına indi. ‘Anne sen de hastasın çocukları da senin başına yıktım geldim’ diyordu yine ağlıyordu.

Maddi imkânsızlıklar diz boyu. Yetişemiyordu, yetiştiremiyordu. Ne bir zengin çağırıp bir iş veriyordu, ne de bir siyasetçi ‘Gel arkadaş, sen ihtiyaçlısın seni işe alalım, çocuklarının başında dur’ diyordu. Ezanlar okunuyordu Eskil’deki 15 civarında camiden birbiri peşi sıra. Ama bu imamlardan biri de gelip, halin vaktin nasıldır diye sormuyordu. Biri de ben olmak üzere çocuklarını okutan öğretmenlerden biri de evini ziyaret edip, halini durumunu sormuyordu. Bir komşusu, bir hemşerisi, kısaca bir Allah’ın kulu halini sormuyordu.

Gittikçe büyüyordu çaresizliği. Esnaf oturduğu kasanın başında kredi kartı post makinesi ile cırt cırt tahsilat yapıyordu. Siyasetçiler onu görmüyor, zengin çocuklarını işe alıyordu. Biz memurlar ise maşlarını alıp çoluk çocuğumuzla afiyetle yiyorduk, elbiseler alıyorduk. Biz mutluyduk, siyasetçi mutluydu, komşular mutluydu, esnaf mutluydu. Ama Seyit’in evinde çaresizlik her tarafı sarmıştı.

Dayanamadı Seyit, taşıyamadı Seyit. 4 çocuğunu geride yapayalnız bırakıp ölüme yürüdü. Arkasından ‘Keşke yapmasaydı, canına kıymasaydı, öbür dünyasını da mahvetti’ dediler.

Öyle mi? Öyle mi? Öyle mi?

Demek bu çaresizlik ve yalnızlık içerisinde canına kıyan Seyit cehenneme gidecek, bizler de cennete gideceğiz öyle mi? Öyle mi? Öyle mi? Eskil’in siyasetçisi, esnafı, memuru, vatandaşı biz cennete gideceğiz öyle mi? Öyle mi? Öyle mi?

Bugün Cuma namazında imam camiden bizi kovalamalıydı, ‘Demek Seyit yoksulluktan, çaresizlikten, yalnızlıktan canına kıyacak, 4 tane yavrusunu hem öksüz hem yetim hem yalnız bırakacak, siz buna seyirci kalacaksınız, haberdar olmayacaksınız, şimdi burada kılacağınız iki rekat namaz ile Allah’ın rızasını kazanacaksınız, cennete gideceksiniz öyle mi? Hadi varın gidin işinize deyip, camiden kovalamalıydı bizi, ben de dahil olmak üzere hepimizi. Birbirimize ‘Cumanız mübarek olsun’ diye mesaj attığımız için, Cumamız mübarek oldu öyle mi?

Cennet bu kadar ucuz mu? Seyit çaresizlikten canına kıyarken bizim yediğimiz lokmalar helal mi? Seyit çaresizken canına kıyarken Hacc’a gitmek bize farz mı? Bilmiyorum, hocalar daha iyisini bilir. Seyit canına kıydığı için geride kalan 4 çocuğunun üzerine güneş batarken, biz evlerimizde çoluk çocuğumuzla yemeğe kaşık sallarken, o lokmalar bizim boğazımıza durmalı, çakılıp kalmalıydı. Lanet olsun fakiri görmeyene, lanet olsun fakiri gözetmeyene, lanet olsun bana, lanet olsun bize, lanet olsun hepimize. Daha ne diyeyim. Sakın bize hakkını helal etme Seyit, çekelim cezamızı sonuna kadar, sonuna kadar, bize merhamet etme, biz merhameti hak etmiyoruz.

Seyit’in büyük oğlu Recep, görev yaptığım Eskil 75. Yıl Anadolu Lisesinde okuyor. Babasının vefat ettiği gün, babasının Eskil’e kendilerini ziyarete gelmelerini bekliyormuş. Kara haberi alan öğretmen arkadaşlar, sınıftan Recep’i çağırmışlar, Recep heyecanla çıkmış sınıftan ‘Herhalde babam geldi’ diyerek. Söyleyememiş arkadaşlar ‘Baban öldü’ diye.

Bu yazıda sarf ettiğim kem sözler önce kendime sonra da üzerine alınan herkese.

Kaynak Yeniçağ: Böyle dünya artık dönse de olur dönmese de – Servet AVCI