Reklam

AYNISI HASTALIĞI

Hiç şüphesiz “aynısı” hastalığına yakalanıp bu hastalığı taşıyanlar rekoru, genel araştırma ve yapılan anketler sonucunda yine kadınlarda. Her ne kadar bu hastalığın taşıyıcıları külfet gerektiren harcamalarla tedavi olduklarını düşünseler de bu hastalığın tedavisi olmadığından ve biraz da bulaşıcı olduğundan hemcinslerim beni yine taşa tutacaklar ama doğru tektir ve söylemek durumundayım ki baş edilemeyen bu hastalığı […]

AYNISI HASTALIĞI
AYNISI HASTALIĞI
Özgül Yaşar

Hiç şüphesiz “aynısı” hastalığına yakalanıp bu hastalığı taşıyanlar rekoru, genel araştırma ve yapılan anketler sonucunda yine kadınlarda. Her ne kadar bu hastalığın taşıyıcıları külfet gerektiren harcamalarla tedavi olduklarını düşünseler de bu hastalığın tedavisi olmadığından ve biraz da bulaşıcı olduğundan hemcinslerim beni yine taşa tutacaklar ama doğru tektir ve söylemek durumundayım ki baş edilemeyen bu hastalığı yenmek için zihinlerimizi dolduracak bir iş hayatına başlamamız öneriliyor.  Aslında anketimize,  İnsanın açlık midesinde mi, gözünde mi? Sorusu ile başlamıştık fakat “aynısı “ adında bir hastalığın varlığı ile açlık insanın midesinde değil gözünde yanıtının çokluğu bizi şaşırtmadı. İnsanların yüzünde hep bir memnuniyetsizlik. Fazla değerin değersizlik, fazla tüketimin tatminsizlik getirdiği tartışılamaz bir gerçek.

Açlık hissinin beyinde mi, duyguda mı kısmı tartışılamaz elbette ama midesi aç bir insanı doyurmak için avuç büyüklüğünde herhangi bir gıda yeterli iken, gözü aç bir insanın önüne çilingir sofrası kursanız zihninde doymayacağı endişesi taşıdığından ve dahi ölümün varlığını hatırlamadığından,  aynı sofrada bulunanların kaşığını saydığı da gözlerden kaçmaz.  Gerçek bir açlıkta bir şeyleri yemek ve yiyor olmak mutluluk verirken ruh açlığı, gözü doymazlık, zihindeki kemirgenlerin beynini azar azar tüketmesine rağmen kendi mutluluğuna dair etrafındakilerin mutluluğunu çalmaya muktedirlerdir. Duygusal açlık, yetinememe hissiyatı,  daha anlaşılır olması hasebi ile açgözlülük ya da gözüdoymazlık, yapılan anket ve araştırmalar sonucunda genel olarak alt gelir grubunda çoğunlukta.  Şöyle ki, bir evlilik hazırlığı içerisinde iken deyim yerindeyse tavuk yolar gibi (bu kaz da olabilir)karşı tarafı yolmaya çalışmak artık günümüzde hiçbir önemi, değeri, hatta kullanım amacı gütmeyen bohça olayını hala abartarak hazırlatan bir kesim var ki, bohça içine konulan ve konulması zorunlu tuttukları birçok eşyanın artık hiç bir işe yaramadığını, çeyiz sandığının içinde naftalinlenerek yıllarca bekleyecek olmasına rağmen ya da dolaplarda gereksiz yer işgal edeceğini bilmemize rağmen yine de yapılmasını şart koşan kesimin gelir seviyesi en düşük düzeyde ve dahası tamamen aynısı hastalığına yakalanmış kadınlar olduğunu izlenimledik.

Aynısı hastalığını kısaca açacak olursak; Eltimdeki koltuk bende neden yok, yan komşunun halısının aynısını almam gerek, en yakın arkadaşıma bir tanesi yirmi gramlık olan bilezikler takıldı kesinlikle aynısı bana da takılacak, flancalar flan tatil köyünde flan otele tatile gitti biz de bu yaz mutlaka aynı otele tatile gideceğiz. Bu hastalığın taşıyıcıları hiçbir iş gücüne emek vermeyen, zamanını falancanın eşyalarını eleştirerek geçiren, dünyaya sırf bu yüzden gelmiş bir azınlıktır. Bu azınlığın midesine ne gittiğinin önemi kadar alınacakların ve artık eve sığmadığından atılacakların da önemi büyüktür. Gün boyu yaptığım araştırmalarda ve anketlerimde öyle şaşırtıcı sebeplerle neredeyse aynısı hastalığına yakalanma tehlikesi geçirecek hikayeler dinledim ve zorla dinletildim ki, onlar haklılardı. İnsan, beyninin tamamını sağlıklı kullanamıyorsa onları bir şeylere inandırmaya ya da ikna etmeye çalışmak tamamen zaman kaybı.  Sırf koltuk takımı arkadaşınınki ile aynısı olmadığı için düğün arifesi nişan atan, alt komşusunun perdesinden diktirmediği için eşi ile haftalardır küs tutan, eltisi beşyıldızlı otelin restoranında story attığı için eşine beş yıl ödemesi gereken kredi kullandırıp aynı otelin aynı masasında story atan kadınlarla konuştum. Bunun ne artısı olduğunu sorduğumda huzurla uyudukları cevabını aldım. Bu cevabın üzerine kaç gece uykusuz düşüncelere dalacağımı şimdiden kestirebiliyorum. Aynısı hastalığına ilk baştan taviz verildiğinde onu doyurabileceğini düşünen eşlerden aldığım cevaplar ise, doymak şöyle dursun kanla beslenmiş bir yırtıcı hayvan gibi sürekli salyalarını akıtarak isteyecektir ve dahi eksiğini hiç bitiremeyeceksiniz.

(Hazreti Ali r.a.) Kanaat Eden Aziz Açgözlülük Yapan Zelil Olur. Buyuruyor.

Yoksulluk ile açgözlülüğü karıştırmayalım. Çünkü yoksulluk pek çok şeyin olmayışıdır, açgözlülük ise hiçbir şeyin olmayışıdır. İnsanın hakkı olmayan şeylere el uzatması aç gözlülüğünden ötürü zoraki meydana gelen eylemlerdir. Doymak bilmeyen bir zihin, başına gelenleri sorgulama yetisini kaybetmiş bir zihindir. Aç gözlülüğü net ve anlaşılır bir dille betimlemek gerekirse kısaca hırsızlıktır. Az önceki örnekte olduğu gibi genellikle evlilik hazırlığı sürecinde karşı tarafı deyim yerindeyse donuna kadar soyup alma sanatıdır. Üst gelir grubundan, aşırı ünlü ve sürekli toplumun gözü önünde olanlar, bir beldeyi yöneten aşiretler veya gösteriş tutkusu olanlar istisna, geneli düğünlerinde basit, sıradan, sade bir nikahla evlenirken, alt gelir gurubuna baktığımızda nişandan kına gecesine, çeyizden düğüne, salonlar kiralanıyor. Dolayısıyla nişan elbisesi, kına elbisesi, bindallı, mecburen bir de gelinlik eklendiğinde bu gereksiz harcamaların tamamını iyi bir yatırım yaparak değerlendirmek yerine akran ve akrabalarına gösteriş olsun diye nereden geldiği nasıl alınıldığı düşünülmeden çöpe atılan paralar kısa süren evliliklerinde başlıca sebepleri olmuş oluyor.

Özenti ve “aynısı” hastalığı, genel olarak alt gelir grubunda mevcut iken para parayı çeker misali, sade bir tören tercih edenler ise yüzde doksanlık bir farkla üst gelir grubu ve “akıl insana bir sermaye” başlığı altında bütün bu saydığım bir kereye mahsus olmasından dolayı binlerce lira ödenerek alınan, mutluluğa pek de bir faydası olmayan giysi ve eşya sıralaması zenginin sermayesine sermaye katıyor. Bütün mutsuzlukların temel kaynağı gereksiz harcamalardan meydana geliyor. Malın, mülkün, eşyanın kölesi olmuş bir insanı asla aşkla sözle mutlu edemezsiniz. Onlar her zaman yapacaklarının fazlasını isterler. İnsanların açgözlülükleri fark edildiğinde onlardan uzaklaşırız. Çünkü, biliyoruz ki onları asla memnun edemeyiz ve istekleri asla bitmeyecek.  Kanaatin en büyük hazine olduğunu kanaatsiz kişilere anlatamayız. Aynısı hastalığının tehlikelerini kavrayabilirsek ciddi bir tedavi gerektiriyor. (Tedavinin sonuç vermesi için istemek önemli tabii) Bunu buradan söylecek olursam nasıl bir taş yağmuruna tutulacağımı biliyorum bu yüzden yazımı “Victor Hugo”nun bir sözü ile tamamlıyorum.

Gülmek güzeldir, insanın yüzünden kışı kovar.

AYNISI HASTALIĞI